Havai fişek çılgınlığı…

Havai fişekleri çocukken ilk bir iki kez gördüğümde sevmiştim, ama yaşım ilerledikçe ve artık bir özelliği kalmadıkça benim için yavanlığın ve gösterişçiliğin simgesi haline gelmeye başladı.

Fakat artık görüyorum ki havai fişek çılgınlığı yeni bir boyut almış durumda. Eskiden zenginimsi ailelerin düğünlerinin, açılışlarının vazgeçilmezi olan havai fişek gösterisi, koca bir medeniyetin kendisini iyi hissetmek adına ihtiyaç duyduğu bir atraksiyon olmuş durumda. Koca Batı medeniyeti, bilim ve teknoloji alanındaki baskınlığını kutlamak ve dünyaya hatırlatmak adına, havada uzay gemisi şeklinde roketler fırlatıp patlatıyor.

Herkes SpaceX deneyinin aslında ne kadar başarılı olduğunu, kötü sonuçların bu sürecin bir parçası olduğunu ikna etmek adına büyük bilim felsefesi tiratları döşüyor… Madem “hatalarından öğrenen bilim” konuşacağız, haydi konuşalım!

Ne öğrendik bu hatadan? Diyorlar ki, veriler toplandı. Neyin verisi tam olarak? Atmosferimizin verisi mi? Atmosferimizi daha iyi anlayalım, çalışalım. Ben bunu şiddetle destekliyorum. Bunu yapabilmek için elbette çeşitli araçlar tasarlayabiliriz, zaman içinde bu bilgimizi geliştirebiliriz. Bu roketin adı ise “Yıldız Gemisi”. Yani işin araştırma geliştirme kısmını aradan çıkarıp bir an önce uzaya ticari yolcu taşıma derdindeyiz! Aslında dert o bile değil ya… Bir hayal pazarlanıyor. Ama içi de paketi de boş bir hayal.

Geri kafalı mıyım? Haydi bir kaç soru daha soralım, öyle bakalım geri kafayı. “Yıldız gemisi”: Geçen yüzyıldan kalma bir anlayıştır “uzay”, “yıldızlar”, “galaksiler” kavramlarını aynı şey için kullanmak. O zamandan beri çok şey öğrendik, bu kelimelerin hepsinin çok belli bir anlamı var artık insanlık için. “Atmosferin az dışı”, “Dünya yörüngesi”, “En yakın gezegenler”, “Güneş sistemi”, bunlardan her biri o kadar farklı bir kavrama, farklı bir çalışma alanı, farklı endüstriye denk geliyor ki, “Uzay” kelimesi artık net bir şey ifade etmiyor. “Yıldızlar”ın ise boyut olarak bunlarla bir alakası yok. Yıldızlara gidecek olan çocuklarımızın tarih kitaplarında, bugünün roket şovları yazıyor olmayacak. Uzayla ilgileniyorsak, uzay konuşalım. Yıldızlar nedir, nerdedir, bunları konuşalım. Bugüne bugün, bu roket sevdasını hayranlıkla izleyen insanlarımıza biz evrenimizin tarihini, yapısını, özelliklerini, ne kadar anlatabildik? Onlara bu konularda merak uyandırmak yerine, neden roket (veya yapay zeka, ona da geleceğiz) hayranlığını pompalıyoruz? Bilim camiası olarak, evrenin tarihi, yapısı, madde/karanlık madde/madde oranları, erken zaman düzensizlikleri hakkında öğrendiklerimizi, bu “parayı bol bulduk hadi roket fırlatalım” yaklaşımının tersine, her kuruşu için dil ve ter dökerek, binbir yaratıcılıkla en ekonomik sonuçları keşfederek edindik. Medya ortamında, bu bilim macerasının az bir kısmı bile, şu teknoloji fetişiyle yarışabiliyor mu?

Neden bunu yazma gereği duyuyorum? Halkımızın tümü Elon Musk’ın ne mal olduğunu biliyor. Fakat klasik veya sosyal medyada “popüler bilim ve teknoloji” vaazları veren kanallara baktığımızda, sorgusuz sualsiz bir batı teknolojisi hayranlığından başka bir şey göremiyoruz. Büyük olanı, görkemli olanı övmek, bilim sevdasıymış gibi yansıtılıyor. Oysa ortada bilim milim yok, sömürgecilik ve yeni-sömürgecilik var. Evet teknoloji de, bilim de, Nasa veya SpaceX olsun, Amerika’nın devlet ve sermaye ortaklığının elinde gibi görünüyor. Bunu yapabilmek için, kendi elleriyle fakir bıraktıkları dünya ülkeleri olmasaydı, bu ülkelerdeki bilim meraklısı gençler ucuz işgücü olarak göçe zorlanmasaydı, böyle bir bilim hegemonyasına sahip olması mümkün müydü? Ama sonuca gelince, batıyı övüp kendi halkımızı aşağılamak kolay geliyor. “Batı uzaya çıkıyor, biz nelerle uğraşıyoruz.” Biz o “nelerle” uğraşıyoruz ama neden uğraşıyoruz? Çünkü İkinci Paylaşım Savaşı sonrası Amerika işi gücü bıraktı, bütün gücünü bizi bu şeylerle uğraşacak hale getirmeye adadı, o yüzden uğraşıyoruz.

Bu konuyu derinleştirebilmek için, öncelikle şunu anlamak lazım: Bilim ve teknolojideki medyada yansıtılan başarılar, artık bir zeka, düşünce meselesi değil. Bu çağda bu bilim bir güç ve kaynak meselesi. Güç varsa bilim üretilir. Parası olan düdüğü çalar. Bunu nasıl yapar, akıllıca mı, yoksa hunharca mı, bunu tartışabiliriz elbet, ve iddiam o ki bu roket gösterileri bunun hunharca yapıldığının örneği. Söylediğim gibi, bunun tersine örnek bir sürü bilim çalışması da var. En az maaşla, sermayenin kırıntılarını dilenerek beslenen, hayatta kalmaya çalışan ve içinde çok zeki ve tutkulu insanlar olmasa yeşeremeyecek bilim çalışmaları var. O yüzden, artık görkemli şovları bırakalım, bilim tartışalım!

Leave a Comment